Son Vahiy Kime Geldi?
Kayseri’nin soğuk akşamlarından birinde, kendimi bir kafede yalnız başıma otururken buldum. Bazen yalnız olmak, kafamı toparlamak için ihtiyacım olan tek şeydi. Öyle bir an vardı ki, dışarıdaki kar yağışı ve içimdeki fırtına birbirine karıştı. O anda, çok derin bir soruyla karşı karşıya kaldım: Son vahiy kime geldi? Bu soru, yıllarca kafamı kurcalayan bir soruydu, ancak bir şekilde bir cevaba ulaşamıyordum.
Bir Yalnızlık Anı: Kaybolan Umutlar
O gün, her şeyin üst üste geldiği, ne kadar uğraşsam da bir türlü çıkamadığım o dönüm noktasına denk gelmişti. Herkesin bir şeylere ulaşmaya çalıştığı, bir şeyleri başarmak için çırpındığı bu dünyada, bazen insanın kaybolduğunu hissediyor. Ya da aslında bir anlamda kaybolmak istediğini… Bunu ilk defa hissetmiştim. Günlüklerim, sayfalarda yazılı kalan düşüncelerim beni içsel bir keşfe çıkarmıştı ama bir eksiklik vardı. Ne kadar yazsam da, eksik hissediyordum. Her sayfa bana bir şeyler anlatıyor, ama son vahiyin kime geldiğine dair hiçbir fikrim yoktu.
Arayışımın İlk Adımı: Bir Anlık Işık
Sonra, bir an geldi. O kadar yoğun bir şekilde düşündüm ki, kafamda her şey birbirine karıştı. O kafede yalnız başıma otururken, masamdaki kahve bardağını alıp pencereden dışarıya bakarken, bir ışık belirdi. Şaşkınlıkla penceremin buğulu camına bakarken, bir şeyler fark ettim. Bir düşünce aniden aklıma düştü: Son vahiy, belki de her an, her yerde bizimleydi.
O an anlamadım ama sonra fark ettim: Kime geldiği sorusunun cevabını zaten biliyordum. O vahiy, içimdeki boşluğu dolduracak olan bir anlamdı, bir fikir, bir his… Gerçekten aradığım şey, belki de bir zamanlar kaybettiğim umut ve güvendiğim şeydi. Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü, ama bu kez üzülmedim. Tam tersine, bir rahatlama hissettim.
Anlamın Yolu: Kendi İçimdeki Vahiy
Bir süre sonra, hafifçe gülümsedim. İçimdeki vahiy, aslında bir kişiyle ilgili değildi. Hep başkalarına bağladığım, hep dışarıda aradığım cevabı, sonunda kendi içimde bulmuştum. Belki de Son vahiy, hayatın anlamını bulmaya çalışan birinin iç yolculuğuydu. Kendi yolculuğumun, yaşamın karmaşasının, kaybolmuş gibi hissedilen anların ardında bir anlam vardı.
O an, gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Son vahiy kime geldi? Bu soruyu bir daha sormayacak gibi hissediyordum. O soruyu sorarak hep dışarıda bir cevap aradım, ama belki de her şey içimdeydi. O an, Kayseri’nin o soğuk akşamında yalnız başıma otururken, tek bir gerçek vardı: Kendi içimde bulduğum anlam, bana son vahiyin ne olduğunu gösterdi.
Duyguların Sessizliği: Bir Kez Daha Yalnız, Ama Farklı
O anı yaşadım, belki de hayatımda bir dönüm noktasına geldiğimi fark etmeden. Kafedeki o sessizlik, bana yaşamın ne kadar hızlı aktığını ve her şeyin geçici olduğunu hatırlattı. Bir anda, her şeyin geçici olduğunu anlamak, derin bir huzur getirdi. O kadar gürültülü, o kadar telaşlı bir dünyada yaşıyoruz ki, bazen içimizdeki sessizliği duymaz oluyoruz. Ama o gün, içimdeki huzuru buldum.
Evet, belki de son vahiy kimseye gelmemişti. Belki de hepimiz, kendi hayatımızda birer vahiyin öznesiyiz ve bu yolda yürürken bulmamız gereken şeyler, dışarıda değil, içimizdeydi. O gün, birinin bana vahiy vermesini beklemek yerine, kendi içimdeki ışığı fark ettim. Gerçekten bulmak istediklerimiz, belki de hep bizimleydi.
Sonuç: Gerçekten Aradığımız Şey Ne?
O günden sonra, kaybolan bir şeyin peşinden gitmeyi bıraktım. Dışarıda bir şeylerin beni bulmasını beklemek yerine, ne kadar çaba sarf etsem de aslında cevabın kendi içimde olduğunu fark ettim. Son vahiy kime geldi? sorusuna verdiğim cevap, sonunda bana bir huzur getirdi. Belki de aradığımız şey her zaman karşımızdaydı, sadece gözlerimiz onu görmüyordu. Bunu anlamak, belki de hayatın gerçek vahiyiydi.